Soho House Tartışması: Popülerlik mi, Nitelik mi?

Soho House Tartışması: Popülerlik mi, Nitelik mi?

Soho House İstanbul ile ilgili kaleme aldığım yazı, eski ve mevcut üyelerin ilgisini oldukça çekti. O günden beri Instagram DM kutum, kulübün hizmet kalitesinden üye profiline kadar pek çok konuya değinmemi isteyen mesajlarla dolup taşıyor.

O yazımda yer alan "giriş ücretli partiler" meselesine yurtdışından gelen yorumlar dikkat çekici. Roma ve Barselona’dan yazan üyeler, benzer etkinliklerin Avrupa’daki maliyetinin 20-25 Euro civarında olduğunu belirtiyor.

Öte yandan, İstanbul’daki bir okur ise Ferzan Özpetek filmi gösterimindeki deneyimini aktarmış. Mısırı ise 150 TL'ye aldığını yazmış. Notunda ayaklarını uzatmadan izlediğini de belirtmiş. Aynı okur, Berlin’de mısırın sadece 3 Euro olduğunu eklemiş.

Gezgin arkadaşım Tuba Damla Terziler’den ise yazıma karşıt bir görüş geldi. Terziler, eleştirilerime katılmamakla birlikte, diğer ülkelerdeki Soho’larda üyelerden ek ücret talep edildiğini belirtiyor. Örneğin, İstanbul’da 1 saatlik grup derslerinin ücretsiz olmasına karşın, Avrupa’da bu derslerin 30 dakikaya indiğini ve 1 saatlik dersler için 10 ile 20 Euro arası ücret alındığını dile getiriyor. Sinemada İstanbul’da ücretsiz. Tuba’nın yazdıklarına göre, İstanbul’da bazı hizmetler diğer lokasyonlara göre daha avantajlı. New York’tan bir üye de, Noel sepeti yapma etkinliğine katılarak keyifli vakit geçirdiğini yazmış.

Ancak İstanbul’dan bir okur, yazımdan güç alarak üye alım politikasına dikkat çekiyor: "Spor salonuna gittiğinizde kimlerin üye olduğunu görebiliyorsunuz. Önüne gelen üye olmuş." Bu yorum, kulübün "elit" algısını yitirdiği yönündeki endişelere neden oluyor.

Başka bir İstanbullu okur ise, ironi yaparak, "ipe boncuk dizme etkinliği" gibi sosyal faaliyetlerin varlığını neden yazmadığımı sormuş.

Yazayım “Soho İstanbul’da ipe boncuk dizme yani takı tasarım etkinliği yapılıyor”

Gelelim bu tartışmanın yarattığı asıl bombaya. Yazımın yayınlanmasının hemen ardından Soho House yöneticisi Nazlı Akaktan beni Instagram'dan silmiş. Nazlı eski arkadaşımdır, tek taraflı bu hamlesi, eleştiriden duyulan rahatsızlığın en açık kanıtı. Eleştirinin varlığına tahammül edemeyen bir zihniyet, beni sadece güldürür… İlahi Nazlı, çok güldüm!

Dünya çapında bir üne sahip olan Soho House gibi bir markanın yöneticisine yakışan, oturup kulübün kalitesini ve hizmetini nasıl iyileştireceğine kafa yormaktır; eleştiriyi dile getireni sosyal medyadan silmek değil. Bu hareket, maalesef kulübün İstanbul’daki genel kalite algısıyla ilgili endişeleri doğrular niteliktedir.

Benden söylemesi

***
Cem Pilevneli'den yeni şarkı: "Güzeller Güzelim"


Son dönemde dikkatimi çeken ve çalışmalarını hayranlıkla takip ettiğim isimler arasında Cem Pilevneli var.

Cem, ürettiği her eserde çıtayı yukarı taşıyor.

Aranjman, müzikalite, sözler ve beste uyumu; kısacası eserin bütünlüğü son derece yüksek bir kalitede.

İnternette gezinirken rastladığım yeni şarkısı "Güzeller Güzelim", ismiyle dikkatimi çekti.

Dinleyip hemen Cem’e mesaj attım ve şarkı hakkındaki yorumumu paylaşmak istedim.

Birkan ve Cem’in şarkıyı seslendirişindeki duygu yoğunluğu dikkat çekiyor.

Söz ve müziğin Birkan Nasuhoğlu ve Cem Pilevneli ortaklığıyla üretilmesi de eserin ruhunu pekiştirmiş.

Mert Kemancı, Cihan Reşit Köse, Birkan Nasuhoğlu, Sergen Taşdemir, Erkan Adlin ve Bedirhan Yeral'dan oluşan ekip, parçaya sağlam bir müzikal zemin hazırlamış.

Cem, İstanbul'un çeşitli sahnelerinde de dinleyicisiyle buluşuyor. Henüz canlı performansını izleme fırsatım olmasa da, bu şarkının kalitesine bakarak konserlerini kaçırmamanızı şiddetle tavsiye ederim.

Birkan ve Cem

***

Sezen Aksu Okulunda Standartlar Neden Düşüyor?

Sezen Aksu, müziğimizin sadece bir parçası değil, aynı zamanda kültürel belleğimizin de temel taşı. Yıllar süren bekleyişin ardından çıkan son albümü, onun sanatsal gücünü bir kez daha kanıtladı.

Ancak, müziksever olarak bende büyük bir soru işareti yaratan bir konu var: Neden yeni ve paha biçilmez bestelerini, şarkı söylemeyi beceremeyen, müzikal bilgisi eksik ve şarkıları detone ederek yorumlayan isimlere emanet ediyor?

Kendisinden bu konuyu bir kez daha süzgeçten geçirmesini diliyorum. Bir Sezen Aksu şarkısı yorumlamak; sadece popüler olmak isteyenlere değil, o şarkının ruhunu taşıyabilecek müzik disiplinine sahip şarkıcılara tanınması gereken bir ayrıcalık olmalıdır.

Hiç olmazsa ses tonuna göre şarkı ya da iyi bir eğitim süreci, nasıl olursa olsun, iyi bir disiplinle bu şarkıların söylenmesi daha iyi olur.

Nitekim, geçtiğimiz günlerde ismi bende olan kişinin seslendirdiği yeni bir Sezen Aksu bestesini dinlemeye çalıştım; ne yazık ki birkaç saniye sonra hayal kırıklığıyla kapatmak zorunda kaldım.

Bu eziyeti biz neden yaşıyoruz?

***

Fareler ve İnsanlar’ı izlemelisiniz

Son yıllarda tiyatrolara olan ilginin adeta bir patlama yaşadığını fark etmemek mümkün değil. Televizyon ekranlarında sıradan rollerle görmeye alıştığımız pek çok oyuncu, tiyatro sahnesinde beklentilerin ötesinde performanslar sergiliyor.

Seyirci olarak "Meğer ne yetenekliymiş, dizi ekranı bu yeteneği nasıl da gölgelemiş" demekten kendimizi alamıyoruz.

Dahası, artık yön değiştiren bir rüzgar esiyor: Geçmişte İstanbul'dan Anadolu'ya turneler düzenlenirken, şimdi Anadolu'da sahnelenen oyunlar İstanbul'da kapalı gişe oynayarak büyük bir merak uyandırıyor.

Bu trendin en güzel örneklerinden biri de, İzmitli tiyatrocuların sahneye taşıdığı John Steinbeck'in ölümsüz eseri "Fareler ve İnsanlar" oldu.

Eser, 1930'ların Amerika'sında, Büyük Buhran döneminde geçen, umut, dostluk ve trajik hayaller üzerine kurulu zamansız bir hikâyeyi anlatıyor. Oyun, zekâ seviyesi düşük ama fiziksel gücüyle dikkat çeken Lennie ile ona sahip çıkan ve yol arkadaşı olan George’un, kendi topraklarına sahip olma hayaliyle çıktıkları zorlu yolculuğu merkezine alıyor.

"Fareler ve İnsanlar", hem oyuncu hem de izleyici için duygusal yoğunluğu yüksek, sahnelenmesi zor bir yapıttır. Ancak Yönetmen Aydın Sigalı, eserin zorluğunu başarıyla aşarak oyunu büyük bir ustalıkla sahneye taşımış.

Başrolde Lennie’yi canlandıran Volkan Dinç’in performansı ise inanılmaz ötesi bir başarı. Volkan Dinç, bu zorlu rolün her anını iliklerinize kadar hissettiriyor.

George rolündeki Erdem Irmak da performansıyla ona mükemmel bir denge sağlıyor.

Diğer rollerde izlediğimiz Erkan Taşdöğen, Aydın Sigalı, Onursal Yıldırım, Koray Onur, İldeniz Fığlalı, Muzaffer Aksoy, Büşra Özdemir, Yusuf Sırma, Ömer Murat Kıraslı ve köpek Şebo bile rollerinin hakkını vererek oyunun başarısını tamamlamış.

Bu başarılı prodüksiyon, İstanbul'da Fişekhane ve DasDas gibi önemli sahnelerde çeşitli tarihlerde tiyatroseverlerle buluşmaya devam ediyor. Bu oyunu şiddetle tavsiye ederim.

***

Usta Dostlar Sofrası: Halil Ergün, Sema Moritz ve Hayatın Tadı

Dostum Halil Ergün, geçtiğimiz haftalarda Çağla Şikel’in programına konuk olmuştu. O tv programında tanıştığı Prof. Dr. Bingür Sönmez’in daveti üzerine genel bir kontrol için hastaneye gitti.

Rutin kontroller sırasında kalbe giden bir damarda sorun tespit edildi ve gerekli müdahale başarıyla gerçekleştirildi.

Sadece bir gece hastanede kaldıktan sonra, Halil Abi hayatına kaldığı yerden, zinde bir şekilde devam ediyor. Maşallah, Halil Abi’nin durumu gayet iyi. Kendisi konunun medyada gereğinden fazla abartıldığını düşünüyor.

Bu güzel haberin hemen ardından, sevgili Sema Moritz aradı ve "Kemik ekibi toplayalım, hasret giderelim" dedi.

Ece Aksoy’un mekanından yadigar kalan kemik ekibimiz; Halil Ergün, Sema, Ahmet ve ben (arada yeni konuklarla genişliyoruz) hemen organize olduk.

Ahmet’in Berlin’de olması nedeniyle eksik kaldığımız bu seferki buluşmanın adresi, artık klasikleşen yeni mekanımız Yakup 2 oldu. (Ece Aksoy’un o meşhur sofraları artık anılarda kalsa da.)

Keyifli sohbetimize bu kez yazar dostumuz Mine Söğüt, namıdiğer Gügü (Gülsüm Sami) ve Özdem Petek de konuk olarak katıldı.

Masamızın enerjisi yüksek ismi Sema Moritz ise yoğun bir tempoda. Derya Alabora ve Okan Bayülgen ile sahnelediği "Kanlı Kabare" oyunuyla adından söz ettiriyor. Sema’nın afişleri İstanbul’un sokaklarını süslüyor. Berlin’de yaşamasına rağmen Anadolu turnesi için İstanbul’a gelen Moritz, tüm bu koşuşturmacanın arasında stüdyoya girip yeni şarkısını okumayı da ihmal etmemiş. Akşamında ise soluğu Yakup 2’de, bizim yanımızda aldı.

Sohbetimizin kaçınılmaz bir parçası da vefa oldu. Aramızdan ayrılan sevgili dostlarımız; Ece, Esin Afşar, Tuncel Kurtiz ve nice kıymetli ismi minnetle anarak, onların anılarını yaşattık. Hayat devam ediyor, dostluk baki kalıyor.

Halil Ergün,
Sema Moritz, Özdem Petek

***

Ragıp Narin’i keyifle izliyorum

Muhtemelen siz de sosyal medyada o gülen yüzüne, dillerdeki şarkılarına ya da konser heyecanına denk gelmişsinizdir.

Eğer henüz yollarınız kesişmediyse, bu eksikliği hemen giderin derim.

Karşımızda pırıl pırıl, nur yüzlü, efendi bir genç var.

Ragıp, sadece şarkı söylemiyor; hem Türkiye ve dünyayı geziyor hem de hayatın içine karışıp insanların "anı kumbaralarına" iz bırakıyor.

Ragıp Narin’in özellikle Instagram paylaşımlarını dikkatle takip ediyorum.

Rojin Kabaiş’in babasını ziyareti veya Anadolu’daki teyzelerle o sıcak halleri... Kimileri buna "içerik" diyebilir ama bence yapılan işin adı; insanlara dokunmak ve iyiliği gösterip örnek olmaktır.

Bu duruşu takdire şayan, umarım şöhretim getirdiği o sis hayatını, duruşunu ve sanatını gölgelemez, hep böyle kalarak kitlelere örnek olur.

En kısa zamanda bir fırsat yaratıp konserine gitmek, şarkılarını canlı dinlemek ve bu güzel enerjiyi yerinde hissetmek istiyorum.

Köşe Yazıları Haberleri